Efnan Atmaca – Teoman, en sevdiğim şarkısında “Kişisel bir şey değil bu/Yaşamak zor buralarda/Kimdendi bu ‘yara’ diye/Kalbine sorduğunda…” dese de bu kez kişisel bir şeyler anlatıyor. Timur adlı bir şarkıcının hayatını konu alan “Sayın Bay Rock Yıldızı” adlı romanında ondan esintiler var. Elbette bunun yorumunu sanatçının hayranları yapacak. Roman ‘yıldızların’ dünyasına açılıyor ve parıltıları tek tek söküyor. Sert, zor bir hesaplaşma. Umudun tükendiği yerde yeniden ayağa kalkma sonra kendine çelme takma… Hayatla, kendinle yüzleşme hikâyesi. Ve Teoman şarkı söylerken, konuşurken olduğu kadar yazarken de cesur. Her ne kadar romandaki bazı kişiler aynı fikirde olmasa da “Sizinle tanıştığımıza sevindik Bay Rock yıldızı”…
■ Kitabınız otobiyografik izler taşıyor. ‘Alter ego’nuz da olsa sizinle benzerlikler taşıyan birinin mahremini açmak, sarkazmın gücünü kullansanız da ‘en zayıf’ anları anlatmak zor gelmedi mi?
Gelmedi açıkçası. Çok da rahatladım. Timur’u kendimden uzaklaştırarak, içine komedi katarak, beni acıtan, üzen her şeyin üzerinden gelmeye çalıştım bu romanla. Bir tür katarsis. Hayatta da aynı şeyi yapıyorum artık, kendi dramamda boğulmamaya çalışıyorum. Elimdekilerle mutlu olmaya gayret ediyorum. Şu son dört seneyi kendimi tamir etmeye, tanımaya, önceliklerimi belirlemeye, uyduruk dertlerle dertlenmemeye, hafif biri olmaya harcadım. Sonunda yaptım galiba. Biraz huzur var şu anda içimde. Çünkü ben her zaman çok huzursuz biriydim. Korkularım vardı.
İnsanlar o kadar büyük acılar yaşıyor ki, hayatın manasızlığı, beni daha önce çok endişelendiren yaşlanma, yaklaşan ölüm konuları, kendimdeki önceleri pek de hoşuma gitmeyen- değişim meselelerini artık kabullendim. Ben, eski ben değilim. Yeni beni kabullendim. Kendime ve etrafıma dert çıkarmamaya çalışacağım artık. Bir şeyi daha kabullendim. Ben hiçbir zaman olgun biri olamayacağım. Ama rasyonel olacağım artık. Beni oradan oraya savuran, negatif duygularıyla hareket eden o eski Teoman olmayacağım.
■ Kadınları etkilemek için müzik yaptığınızı söylediğinizde yer yerinden oynamıştı. Timur bunu yüksek sesle söylemek yerine kendini farklı duygu durumlarına sokuyor, öfkeleniyor, sarhoş oluyor… Merhamet duyarak sevmenin gerçekten sevmek olmadığı inancından mı kaynaklanıyor?
Dört yıldır kendime çok dikkat ediyorum. Sağlıklı yaşamaya gayret ediyorum, Spor yapıyorum, her zaman başıma bela olan negatif düşünce tarzımı değiştirmeye çalışıyorum, alkolden -tam olarak veda edemesem de- uzak durmaya çalışıyorum. Ve yeni yeni, insanların beni sevdiğini, saydığını görüyorum. Hoşuma gidiyor bu. Meğer eskiden bulutlar içindeymişim. Şu anda her şeyi çok daha net gördüğümü hissediyorum. bu zamana kadar bir sürü şey için boşuna dertlendiğimi anladım. Geç ama ne yapalım, böyle biriymişim.
Ben çocukluktan itibaren psikolojik olarak çok sorunlu biriydim. Güvensizlik, değersizlik duyguları olan biriydim. Bir babanın olmayışı çocuğu çok etkiliyor. Annem de ruh sağlığı pek yerinde olan biri değildi. O yüzden sorunlu biri oldum. Kendime de, etrafıma da. Romanda, Timur’un insanlarla ilişki kuramamasında o eski duygularımdan çok faydalandım. Şüphecilik, sevilmeme hissi, kullanılma hissi gibi şeyler. Artık insanları anlıyorum. Kimsenin kimseye verecek zamanı, gücü yok. Herkes kendi derdinde. Ben kendi hesabıma, bana merhamet hisleri duyulmasını hiç istemedim kendimi bildim bileli. Şu anda da istemiyorum. Genelde insanlar beni hayal kırıklığına uğrattılar. Ve onlardan çok uzaklaştım. Artık tekrar yakınlaşmaya çalışıyorum. Kimseden bir beklentim olmadan.
‘Çocuk meselesi çok sorunlu’
■ Kitapta Timur’un kızıyla ilişkisi hakkında çok tespit var. Çocuklara travmatize olmasınlar diye daha mı çok travma yaratıyoruz?
Çocuk meselesi çok sorunlu. Nasıl yetiştirmemiz gerektiğinden emin değilim. Açıkçası babalık ile ilgili kendimi çok yetersiz buluyorum ben. Nasıl baba olunur, hiç görmedim, o yüzden sanki gösteremiyormuşum gibi geliyor. Çocuk insanın kalbinde çok büyük bir yer kaplıyor. En ufacık bir derdi olsa kahroluyorsunuz. Böyle biri olmamayı tercih ederdim. Çocukların birazcık travmaya ihtiyaçları olduğu kanısındayım. Ama benim küçükken çektiğim acılar kadar büyüklerine değil. Küçük travmalarla hayata alışmalılar.
■ Aradığımız, Timur’un aradığı, belki sizin aradığınız gün geçtikçe uzaklaştığımız o en güzel günlerimiz mi? O en güzel günü ararken farkında olmadan ‘en güzeli’ni mi kaçırıyoruz?
Timur, şuursuz, alkolik ve hayatta hiçbir şey istemeyen biri. Bense, artık hayatla barışmaya çalışan Teoman’ım. Hayatı ve kendimi sonunda anladığımı zannediyorum. Küçük şeylerle mutlu oluyorum artık. Geçmişteki doyumsuz, kendini mahvetmeye çalışan kişi değilim. Birtakım kararlarla beraber kendimle iyi geçinmeye başladım. Bu, insan ilişkilerimi de düzeltti. Hayatın küçük mutluluk anları var. Güzel bir dost sohbeti, büyük bir maddi başarıdan çok daha anlamlı benim için artık.
‘Allak bullak bir anti-kahraman’
■ Timur hayatın anlamsızlığından yakınsa da nimetlerinden vazgeçemiyor…
Timur’u, bana zaman zaman yapılan, genelde pek katılmadığım suçlamalardan yararlanarak yarattım. Ona kıyak çekmedim. Hatta, çok rahatsız edici biri yapmaya çalıştım. Benim, insanların çok hoşuna giden taraflarım da var, onları kullanmadım Timur’da. Ben çelişkili biriyim. Timur’u kendimden çok daha çelişkili biri hâline getirdim. Makul taraflarımı hiç kullanmadım onda. Allak bullak bir anti-kahraman Timur.
■ Kitapta ‘duyar’ kasıp şefkati marka kıyafetlerde arayanları da eleştiriyorsunuz. Kundera haklı mı: İnsanlık inanılmaz sayıda budala üretiyor?
Kendimi her zaman sol düşüncenin, vicdan ve eşitlik kavramlarına yakın tutmaya çalıştım. Kibirli biri olmamaya da. Benimle çalışanlar bilirler, hiç haksızlık yapmamaya çalışırım. Ama insanların temelde çok bencil olduğunu, kendilerini de bu konuda ikna edecek kadar riyakâr olduğunu kabullenmeliyiz galiba. Kundera haklı. İnsanlık inanılmaz derecede budala üretiyor. Yine de, belki yaşım gereği, insanlara daha şefkatli bakıyorum eskisine göre. Artık kafamı çevirip görmezden gelmeye, onlara kızmamaya çalışıyorum.